4 Haziran 2010 Cuma

karadenizlinin sevap uğraşı ve santa harabeleri


  Yaz, kendini iyice hissettirdi. Artık Yayla zamanıdır Karadeniz bölgesinde. Aklınıza estiğinde vurursunuz kendinizi yaylalara doğru. Bir Pazar günü hava oldukça sıcak ve deniz kesmez, bu hava tam yayla havası dediğim bir gün, öğlenden sonra çıktım yola. Daha önce misafirlerimle yayla turundan dönerken tarif üzerine indiğim bir yol vardı, aklımda çok güzel manzaraları kalmıştı ama gece  geç vakitlerdi. Gündüz gözüyle de aynı manzarayı görmek istemiştim, o isteğimi yerine getirdim.
 

 
Yayla yollarında levhalar olmadığından yollarda insan görürseniz sorarsınız gitmek istediğiniz yeri belki yol tarifi alırsınız ama hava sisli ve yollarda da kimseye rastlamazsanız saatlerce yol alırsınız ve vardığınız nokta, istediğiniz yer çıkmaz. Yani yolu şaşırırsınız. Onun için rehberle gezmek güzeldir yaylalarda. Hava da sis, duman olmasa da yine de iyi bilmiyorsanız yayla yollarını yine de kaybolmaktan kurtulamazsınız, hele merkezi yerler dışında farklı yaylalar göreyim derseniz. Anlamışsınızdır, yolu kaybettiğimi artık..
 
Trabzon’dan çıktıktan sonra önce Çağlayan’dan bildiğim yoldan gideyim dedim ama o önceki yıllarda gece geldiğim yol aklıma geldi. Gece olmasına rağmen manzaralı bir yol olduğunu biliyordum ama yolu çok bozuktu. İnerken bozuk olan yolun bir de yukarıya doğru çıkışını düşünün artık. Yalnızım. Kafama göre zaman zaman duruyor ve fotoğraf çekiyorum, kimsenin “durma”, “geç kaldık”, “kaybolduk”, “zaman geçti”, “ne vardı buralarda”, “başka yer mi yoktu”, “acıktık”, “her çeşmede durmak zorundamısın”, “bir gözedende su içmesen olmaz mı?” , “kaçta döneriz” dediği de yok nasılsa. Ana yoldan ayrılmış, bir hayli yol almıştım ki, yolda yürüyen 3 kişiye denk geldim.  Belli ki yukarılara bir yerlere gidiyorlardı. “se...........haberin tamamı için tıklayın