Guguvak..çocukluğumuzdan bildiğimiz, şapkasını Fes’e benzettiğimiz ve
yerden biten bir şeydi. Bize sıkı sıkıya tembihlenirdi, “sakın kendi
bulduğunuz guguvağı yemeyin” diye.. bizde ona uyardık ama yayla yolunda
veya yaylalarda gezerken rastladığımız guguvakları da alır, eve gider ve
dedeme, neneme veya annemize sorar, eğer yenen türdense öylece yiyebilirdik.
Yenmeyecek türlere genelde, yenmesin diyedir belki de ,”zehirli” yerine
“köpek işemesi” denirdi.Çocukluktan aklımızda Guguvak yani mantarlarla
ilgili kalan bilgi sadece bu kadardı. Zehirli olanlara , “köpek işemesi”
denmesi de, bizi onlardan uzak tutmak için, “iğrenç”lik ifade eden deyim
yerine geçmesiyle onlardan uzak dururduk.
Bizim Guguvak olarak bildiğimiz aslında yenilebilir doğal ortamlarda sisli
ve rutubetli alanlarda, yağmur veya çiseden hemen sonra birden bire yetişen
mantarlardı. Büyükçe bir guguvağı, Maçka'da ormanın bittiği bir noktada
buldum, otların arasında..tamda mangal için yayla yolundayken..aldım,
götürdüm.Büyükçe bir mangalda üzerine hafif tuz dökecek ve pişirecek, belki
de et bile yemeyecektim, o kadar müthiş bir guguvaktı.Bir yandan et
siparişimiz hazırlanırken, kasabın içinde Mantardan iyi anlayan yöre
sakinlerine sordum, "yenir" dediler. Bir başkası, “yenir ama kurtlanmış,
atun oni” dedi. Bir diğeri de, “la pirakun, adam ölecekta derdi sizi mi
almış, bırakın yesun, garişmayin ona” diyende oldu. Başkalar..................haberin
tamamını okumak için tıklayın