Yayla yolunda telefonum çaldı. Arkadaşlarla bir ramazan günü yoldaydık.
Telefonda kardeşim vardı. Nerde olduğumuzu öğrenince yanında annemin “bize
su getirsin” dediğini ben de duydum. Öyle ya yayla suyu ama maden suyu.
Tamam demiştim. Ama yanımızda da su koyacak kabımız sınırlıydı. Benim daha
fazla su almam gerekiyordu. Yayla da iftardan sonra uğradığımız kahvehane ve
bakkal, iç içeydi. Çaylarımız içerken bidon arayışımız da oldu ama yoktu
kimsede boş bidon. İki tane iki buçuk litrelik cola aldım, bir gence verdim.
Kahvehanede millete cola ikram etsin diye ama kimse içmedi. Oysa orada
çocuklar da vardı. Ama yayla, camiboğazı yaylası.
Oranın suyu varken kim minnet ederdi cola’ya. Ve etmediler. İçmediler.
Bizde içemedik tabi ve colayı yere döküp, boşalan bidona da tuzlu su
koyarak anneme tuzlu su götürdüm. Suyu verirken annem “sadece bu yeter mi?”
dedi. Ben anladım tabi ne demek istediğini..daha önceki gezilerimden
döndüğümde “ben oraları hiç görmedim” demişliği geldi aklıma ve zaten demek
istediği de oydu. Oraları kendi gözleri ile de görmek onunda hakkıydı. Ona
helal olsundu gezmeler, yetmiş yaşına gelmişler. Onlar, gezdikleri yerleri
hep yürüyerek gezebilmişlerdi.
Peki dedim kendi kendime. Bir hafta sonrası için de kendimde sakladığım
plana onları dahil ettim. Babam, annem, amcam (kayın pederim) ve eşi yengem
(kayın validem).Pazar gününü bekledim. Çocukları köye bıraktım, yolcu
değişimi yaptım. Amcam ve yengem çay topluyorlar. Önceden haber vermediğim
için de hazırlıklı değiller. Üst-baş değişimi için evlerine gitmelerine bile
fırsat vermeden bizim evden giysiler ayarladık kayın pederime ve çıktık
yola. Babam bu tur durumlarda itirazcı olur genellikle, kendi karar
vermediği her hangi bir olayda mutlaka bana ters gelen mantıkla yaklaşır
olaya ve zaman zaman tartışırız. Ama ardınd.............haberin
devamı için tıklayın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
ilginiz için teşekkürler