12 Temmuz 2017 Çarşamba
11 Temmuz 2017 Salı
20 Aralık 2016 Salı
18 Şubat 2015 Çarşamba
13 Şubat 2015 Cuma
2 Nisan 2012 Pazartesi
Arıların, nesline yasakladığı çiçek; Çuha
Şehirlerde park ve bahçelerde genleri ile oynanmış halini görmüş olsanız da
Karadeniz Bölgesi’nin “bahar müjdecisi” olduğu kadar, fındıklıkların veya
çay bahçelerinin her yanında görebileceğiniz Mart çiçekleri (Çuha) ile
Arı’ların öyküsü varmış meğer, bu yaşıma kadar duymamıştım. Fındıklıklarda
kendiliğinden yayılan mart çiçeklerinin fotoğraflarını çekerken, yeğenim bu
çiçeklerle arıların küs olduklarını söyledi. O da bu Mart çiçeklerinin
kendini beğenmiş olmasından kaynaklanıyormuş meğer.


Bizim Keltemel adını verdiğimiz fındıklıkta bolca vardır mart çiçeklerinden,
Mart ayında açtıkları için de Karadeniz’de adı “mart çiçeği” olarak bilinen
Çuha çiçeklerine arılar konmazmış meğer. Bunu bilmiyordum, çok okuyan ve
anlatılanları hiç unutmayan ve sürekli gülecek bahaneleri olan yeğenim
Macide ile mart çiçeklerinin bol olduğu yerdeyiz. Ben fotoğraf çekerken,
“Arı’larla küsdür o mart çiçekleri dayı” dedi. Hiç böyle güzel çiçeklere arı
konmaz mı diye düşündüm bir an, sonra çaktırmadan dikkatle izlemeye
koyuldum. Arı vızıltısı duyunca da onu takip etmeye başladım, çok küçük
yabani çilek çiçeklerine konuyor ama gerçekten arı mart çiçeğine konmuyor.
“neden küsmüşler peki” diye sordum Macide’ye, hem nerden bildiğini sordum
tabi. Dedesi Ori Mustafa Baytürk anlatmış ona da, Arılarla mart çiçeğinin
neden küs olduklarını..................haberin
devamını okumak için tıklayın
Etiketler:
arı ile mart çiçeği öyküsü,
çuha,
mart çiçeği
Yer:
Trabzon, Türkiye
28 Şubat 2012 Salı
karadenizin "bülbül"ü sustu
Karadenizli Ankara'nın “bülbül"ü kalp krizine yenik düştü
Ankara Kocatepe Camii Müezzin Kayyımı ünlü mevlüthan Nurettin Okumuş, kalp krizi
sonucu vefat etti. Trabzon’un Araklı ilçesi Ayvadere köyünden İshak Okumuş’un
yeğeni, Yusuf Okumuş'un oğlu olan ve uzun yıllar Trabzon Bahçecik Camiinde görev
yapan Nurettin Okumuş, daha sonra Ankara Kocatepe camiinde görev
yapıyordu.
.jpg)
Dün öğlen vakitlerinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat eden Karadeniz’in
“Bülbül”ü, billur ses, ünlü mevlidhan da olan Nurettin Okumuş, sonradan
yerleştikleri Samsun’un Terme ilçesi Pazar camiinde (29 Şubat 2012) öğle
namazının ardından sonra toprağa verildi.
Karadenizli hafız Hacı Nurettin Okumuş, Mekke’de Arafat dağında verdiği ezan ile
milyonlarca hacını göz yaşına boğmuş, yıllarca da Ankara Kocatepe Camiinde ve
sık sık da Televizyonlardaki kandil proğramlarından müminlerin gönlünü
fethetmişti. İki erkek ve bir kız babası olan Nurettin Okumuş’a Cenabı Hakk'tan
Rahmet diler, ailesine,..............haberin
devamı için tıklayın
Etiketler:
hafız,
kocatepe müezzini,
mevlidhan,
nurettin okumuş
25 Kasım 2011 Cuma
Karadeniz'in süslü inekleri
Karadeniz insanı, sütü ve süt ürünleri elde etmek için beslediği
hayvanlarını da kendisi kadar düşünen insanlardır. Hele kadınlar, onların
inekleri süslemek için dokuduğu, aldığı, taktığı takılar, hayvanlara ne
kadar sevgi beslediğinin ne kadar saygı gösterdiğinin de bir nişanesi ve
bir vefa duygusudur aynı zamanda. Çünki, Karadenizlinin bir danası(buzak)
olduğunda daha doğduğu anda ilk olarak ona bir isim verilir. Ve o hayvan, o
isimle büyütülür ve aile bireylerinden biri halini alır. Yaşar, Gülistan,
yadigar,hatun gibi..
Karadeniz’e yolu düşenler rastlamıştır,hele yayla mevsimi ise yollarda veya
belki de fotoğraflardan da görmüş olanlarınız mutlaka
olmuştur.Karadeniz’de, kafalarında rengarenk püsküllerle süslenmiş
hayvanlar olur. Mutlaka merak etmişsinizdir de değil mi? “Neden bu
hayvanları böyle süslerler?”, “hayvan bu süslerden ne anlar?”,ya da
“gereklimidir hayvanın süslü olması?” gibi aklınıza gelebilir. Ama eğer, siz
bir Karadenizli iseniz ve o hayvan, evinizin bir bireyi oluvermişse, evet
süslenmesi gerekir, çünkü o hayvanın o evin hiçbir bireyinden farkı yoktur.
Öylesine sevilir, öylesine sahiplenilir ve öylesine süslenir işte. Hem yayla
yolu derken iki günlük yaya yoldur ve o yolda hem o hayvanların süslemeleri
ile uğraşmalar anlatılacak, hangi boncuk hangi katma (iplik) nasıl yapılmış
veya nerden alınmış o yolda hep onlar konuşulacak kadınlar arasında, yoksa o
uzun yayla yolları başka türlü biter mi?

Hayvanlar da süsler, yayla yolculuğuna veya bahar ayından itibaren ahırdan
dışarı çıktığında hem kem gözlerden korunmak (nazar değmesin)ve hem de
kolayca tanınmasını sağlar. Nazarlık, gerdanlık, burunluk, kaşlık,
boynuzluk, zil, Çan ve kelek, hayvan doğmadan önce hazırlanır veya çarşıdan
pazardan da alınabilir. Veya daha önceki hayvanlardan kalmış, ahırın bir
köşesinde saklanmış, asılmış da olabilir. Ahırdan çıkarılmadan hayvan
temizlenir.................haberin
devamı için tıklayın
Yer:
Trabzon, Türkiye
13 Ekim 2011 Perşembe
Birkaç Guguvak öyküsü
Guguvak..çocukluğumuzdan bildiğimiz, şapkasını Fes’e benzettiğimiz ve
yerden biten bir şeydi. Bize sıkı sıkıya tembihlenirdi, “sakın kendi
bulduğunuz guguvağı yemeyin” diye.. bizde ona uyardık ama yayla yolunda
veya yaylalarda gezerken rastladığımız guguvakları da alır, eve gider ve
dedeme, neneme veya annemize sorar, eğer yenen türdense öylece yiyebilirdik.
Yenmeyecek türlere genelde, yenmesin diyedir belki de ,”zehirli” yerine
“köpek işemesi” denirdi.Çocukluktan aklımızda Guguvak yani mantarlarla
ilgili kalan bilgi sadece bu kadardı. Zehirli olanlara , “köpek işemesi”
denmesi de, bizi onlardan uzak tutmak için, “iğrenç”lik ifade eden deyim
yerine geçmesiyle onlardan uzak dururduk.


Bizim Guguvak olarak bildiğimiz aslında yenilebilir doğal ortamlarda sisli
ve rutubetli alanlarda, yağmur veya çiseden hemen sonra birden bire yetişen
mantarlardı. Büyükçe bir guguvağı, Maçka'da ormanın bittiği bir noktada
buldum, otların arasında..tamda mangal için yayla yolundayken..aldım,
götürdüm.Büyükçe bir mangalda üzerine hafif tuz dökecek ve pişirecek, belki
de et bile yemeyecektim, o kadar müthiş bir guguvaktı.Bir yandan et
siparişimiz hazırlanırken, kasabın içinde Mantardan iyi anlayan yöre
sakinlerine sordum, "yenir" dediler. Bir başkası, “yenir ama kurtlanmış,
atun oni” dedi. Bir diğeri de, “la pirakun, adam ölecekta derdi sizi mi
almış, bırakın yesun, garişmayin ona” diyende oldu. Başkalar..................haberin
tamamını okumak için tıklayın
Etiketler:
fungi,
fungus,
guguvak,
mantar,
şemsiye mantarı
3 Ekim 2011 Pazartesi
İshakpaşa sarayı'ndan Ağrı dağı görünür mü?
Aklımdadır hep, bizim Doğu veya Güneydoğu Anadolu bölgelerine neden kimse
gitmez. Gezi sitelerine baksanız Türkiye dendiğinde hep ya Akdeniz veya Ege
veya Marmara Bölgesi’nden ufacık bir dükkan, halıcı veya boncukcuyu
yazarlarda bir türlü diğer bölgelere gitmezler. Güya gezicidirler ama
Alanya’nın plajı, Çeşme’nin geceleri, Bodrum’un Halikarnas’ı, Fethiye’nin
ölüdeniz’i, Antalya’nın kurşunlu, didem ve Manavgat şelaleri..onlara inat
bende İkinci kez gidiyorum Ağrı, Doğubeyazıt’taki İshakpaşa sarayına. Öyle
ya Dünya’daki ilk merkezi ısıtma sistemine sahip, Selçuklu, Gürcü, Ermeni,
İran, Türkistan ve Osmanlı mimarı tarzını yansıtan mozaik bir eser İshak
Paşa sarayı.

Bir önceki gezimiz 2001 yılındaydı ve yolu yapılmamıştı, o nedenle
aracımızı sarayın altlarında bir yerde bırakıp, yürüme çıkmıştık. Henüz
restorasyonu yapılmamıştı, kapıları açıktı o nedenle de zindanlarına kadar
inmiş, gezebilmiştik. İkinci gidişimizde hem yolu vardı ve hem de yol
kenarlarında artık restoranları ve dinlenme yerleri de oluşmuş bir turizm
merkezi görünümüne kavuşmuştu. Hem zaten gidilebilir olmasının rahatlığı,
artık önerilebilecek yer olması anlamına da geliyordu. Şimdi den hem de
gözüm kapalı olarak, kesinlikle ölmeden görülmesi gereken yerlerden biri
diyebileceğim kadar şiddetle hatta Rizelilerin ifadesi ile haain (şiddetli)
önerebileceğim bir yer hem Doğubeyazıt ve hem de tabiî ki İshakpaşa sarayı
ve çevresi. Bir yanda Ağrı dağı, bir yanda İshakpaşa sarayı bir yanda da
Kürt ulusal destanı "Mem û Zin"’in yazarı Şeyh ,alim, şair Ahmed-i hani ya
da Ehmed Xani (1651- 1707) Türbesi..
Ta Milattan önce 800’lü yıllarda Urartu döneminden yerleşime açık olan
Doğubeyazıt aslında İshakpaşa sarayının olduğu bölgedeymiş ama yıkılmış,
yakılmış derken şimdi sadece o saraya 5 kilometre mesafede kalmış, sanki 5
bin 137 metrelik zirve...................haberin
devamını okumak için
Etiketler:
ağrı,
ağrıdağı,
doğubayazıt,
ishakpaşa sarayı
Ağrı Bildirgesi ve Nuh'un gemisi
Doğubeyazıt’ta çay içerken akşam olmak üzereydi. Doğubeyazıt’ta mı kalmak
lazım yoksa Iğdır’a gidip orada mı kalalım diye düşünürken, her ikisinden de
vazgeçip, Ağrı Dağı’nın yamaçlarında yapılan şu temsili Nuh’un gemisine
gitmeye karar verdik. Ama karanlık çökmeden bu gemiyi bulmalıydık. Kimseye
de sormadık, nasılsa yoldan görürüz diye düşünmüştük. Yola koyulduk, Iğdır’a
doğru ama o Sarısu vadisinde bir rüzgar esiyor ki sormayın,toz dumana
karışıyor. insanı uçuruyor o derece sert bir rüzgardı. Zaten hız yapmıyoruz
ama o rüzgarın sizi savurur gibi yapıyor olması da yetiyor. Rüzgarın hani
bir melodisi vardır, ıslık gibi işte o melodi ile yol alırken biraz da daha
da fazlası olabilir mi kaygısı ile ürküyoruz ama çok değil tabi..jpg)
.jpg)
Karabulak’a varmadan yolda duran vatandaşın birini alıyoruz arabaya, ona
soruyoruz Nuh’un gemisi maketini. İyi ki de almışız, zaten hava kararmaya
yüz tutmuş ve Nuhun gemisi maketi de zaten D 975 karayolu, yani E-99’dan da
gözükmüyormuş. Elmagöl’e geçmeden yol dan sağa Korhan yaylası yoluna
sapıyoruz, Ağrı dağı’na doğru. 1,5 kilometre sonra da zaten gemiyi
görüyoruz. Daha yeni yapıldığı her halinden belli, ahşaplar pırıl pırıl
parlıyor. Yanına varıyoruz, uzaktan küçük gözükse de yanına vardığınızda
Ağrı dağı heybetinde değil ama o doğada insan eli ile yapılmış bir eseri
görünce hele bir de yanında dalgalanan flamaları ile bu dağın yamacına insan
elinin değmiş olması duygulandırıyor bizi.kilidi yok, kapısından içeri
giriyoruz. Orada yukarıda esen o Rüzgar da yok ama soğuk vardı, geminin
maketinin içinde ısınıyoruz.Geminin içinde ağaç kokusundan başka hiç bir şey
yok. İnsanlar bir eser yapmışlar, ıssız bir dağ başında diyorsunuz ama
sadece bu kadar mı.................haberin
devamı için tıklayın
Etiketler:
Ağrı Bildirgesi ve,
doğubayazıt,
ığdır
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)