Trabzon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Trabzon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Eylül 2011 Perşembe

Yaylalar, tatil köylerine mi dönüyor?


  Son yıllarda Karadeniz yaylalarının ünü yayılıp da İran, Azerbaycan, Gürcistan, Dubai veya Suudi Arabistan'dan da bölgemiz yaylalarına  insanlar akın akın gelirken, biz yerimiz de durur muyuz. Biz de çıkıyoruz sık sık yayla gezilerine tabi. Bir çok yaylanın adına bakmaksızın,  bir sebep bulup gitmeye çalışıyoruz. Bu gezilerimizde elbette daha önceleri de yaylalara çıktığımız arkadaşlarla yayla tekrarlarına da düşüyoruz. Her farklı gidişimiz de her bir yaylanın siluetinin değiştiğini, fiziki görüntüsünün farklılaştığını gözlemliyoruz. Bu farklılaşma, o yaylalarda daha önce gelinip,gidilmiş ve belki ihmal edilmiş Hardama(ahşap çatı kaplaması)ları çürümüş, kaybolmuşken birer kelifken şimdi onların yerlerinde sadece yedi günde tamamlanabilen prefabrik konutların birer mantar gibi dikiliyor olmasından kaynaklanıyor.
 
Hele bir de yaylanız, şimdilerde yol yapım çalışmaları hummalı bir şekilde süren Gümüşhane, Trabzon ve Bayburt’un neredeyse ortasında bulunan Çakırgöl Turizm Merkezi’ne yakınsa, bu yapılaşma yoğunluğunu daha da fazla görebiliyorsunuz. Geleneksel yaylacılık  yerine bu yeni konutlar, bu yeni yaylacıların “yaylacı” olmaktan çok tıpkı Akdeniz ve Ege’deki gibi yaylaları, birer tatil köyü şeklinde kullanacaklarını gösteriyor. Çünkü yeni yapılan yayla evlerinde, yaylacılığın en önemli gerekçelerinden biri olan hayvan besiciliği ve dolayısıyla da süt, tereyağı, peynir gibi ürünlerin elde edilmesini sağlayan hayvanlar için ahırlar bulunmuyor. Sadece tatil amaçlı yapılar olunca da biraz da yöre mimarisi yerine daha çok kentlerdeki binaları çağrıştıran yapılar dikkat çekiyor. 
 
Mesela Gümüşhane’ye bağlı Acısu yaylasının hemen yukarısında bulunan Yeni yayla’da ardı ardına yapılan yeni yayla evleri, birer villayı andırırken, halk arasında Yomralıların yaylası (Kasaboğlu) olarak bilenen ve Camiboğazı yaylası yolu üzerinde bulunan Yaylada da  betonunu attıktan sonra sadece yedi günd................haberin tamamını okumak için tıklayın

12 Ağustos 2010 Perşembe

Sarp'tan Sinop'a karadeniz sahil yolu


  Yıllarca çok eski yıllardan yapılma yollarındaki uçurumlarla adını duyuran Karadeniz’de, Bir yandan Ordu-Bolaman arasındaki o bitmek bilmeyen tehlikeli virajlar, bir yanda Giresun’un Espiye ilçesinden içe kıvrılan ve korkunç uçurumlarıyla yol hikayelerinde önemli yeri olan Armelik dağı, sürekli yağışlar nedeniyle porsuk yuvası diye adlandırılan kasisli yollar artık hepsi mazide kalıyor.
Gazetelerin 3 gün sonra ulaştığı bir bölgeydi Karadeniz Bölgesi, sonra bu süre kısaltıldı havayolu ulaşımı gelişince ama karayollarında durum pek değişmediydi. Ama, 1990’lı yıllarda ANAP’ın Trabzon Milletvekili Necmettin Karaduman’ın TBMM başkanlığı ile  Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığı, Karadenizli bakanların kurulan hükümetlerde yatırımcı bakanlıklarda görev almasıyla bu makus talih tersine çevrildi. Son olarak ta Ak parti Hükümeti’nin de ağırlığını koymasıyla belki yıllarca daha sürecek Karadeniz Sahil yolu, Sarp sınır kapısından Sinop’a kadar çift şeritli gidiş dönüşlü olarak tamamlanma aşamasına geldi.

 
Türkiye’nin en uzun tüneli, tam 3 bin 800 metre ve 3 bin 820 metre olan ve ünlü Bolaman virajlarını ortadan kaldıran Nefise Akçelik tüneli başta olmak zere 12’si tek tüp 20 tanesi iki tüplü 32  tünelin bulunduğu yolun açılması için geri sayım başladı. Zaman zaman  “karadeniz katliamı” na varan olumsuz nitelendirmelere ve çevre katliamı gibi karşı çıkışlara rağmen tamamlanmak üzere olan Karadeniz Sahil Yolu,Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da katılımıyla 7-8 Nisan tarihlerinde düzenlenecek törenle hizmete açılacak. İşte bu açılış öncesi Karadeniz sahil yolunu bir baştan Sarp’tan Sinop’a kadar sizler için görelim istedik ve bunu yaptık. Yolculuğumuz tamamladığımızda bizdeki hisler, karadeniz’in artık sadece Dünya ile değil kendi ülkemiz ile de bütünleşeceği ve şenleneceği yönündeydi......................haberin tamamını okumak için tıklayın

Cevizin suyundaki iftar


  Ramazan yaz mevsimine gelip dayanınca, iş yoğunluğu iftar için pek zaman bırakmıyor doğrusu. Telefonla gelen bir davete bayıldım doğrusu. “iftarı dışarıda yapalım”dı telefon. Hiç düşünmeden “tamam” dedim karşı tarafa. Bir Pazar günü öğlenden sonra Eminbey ve  Adem usta ile girdik yola..nereye gideceğiz diye de bir anlaşmamız yok. Hani “göçler yolda dizilir” gibi yapıyoruz.Adem usta bize biz de uymuşuz yol şartlarına.. Plansız ve de programsız. Hele  bir  yola çıkalım, nasılsa buluruz bir yer mantığındayız.
 
Zaten bu tür bir etkinlik yapacaksanız plansız olması daha bir güzel oluyor. Aracımız pkap. Arkasında kasası da olan ve ama normalde beş kişinin de kabinde yer alabileceği türden ama biz üç kişiyşiz. Mazotu zanike altındaki petrol istasyonundan aldık. İftara yaklaşık iki saat gibi zamanımız var. Belki bir saatlik de yolumuz var. Aslında planımız Asım ağabeyin de hem Eminbey ve hem de bana ayrı ayrı anlattığı o büyük şelalenin altı ama bundan birbirimizin haberi yok. Benim düşüncem öyle. Hele bir çatak’a varalım, sonra söylerim diyordum ki yolda konuşmaya başladık. Çatak dediğim yer, Trabzon’un Araklı ilçesine bağlı Dağbaşı, yeni adıyla Çankaya’nın bir köyü Ama Çatak, geçmişte Hanları ile yaylacıların belli başlı konaklama yerlerinden biri Karadere vadisinde.. 

 
 
Aslında iftar için genellikle yörede güveç makbuldür ama biz güveçi hiç düşünmedik bile. Çünkü biz izgaradan daha çok zevk alıyoruz. Belki damak tadımız da buna uygun. O zaman da mangal için etin de yayladan alınması uygun olanıdır. Üç kişinin iftarından ne olur. Bir kilo et bilemedin bir buçuk kilo köfte de yeter ama yok  biz öyle yapmadık. Yola çıkmadan üç çeşit balık aldık. Levrek,  somun ve çupra. Adam başı iki ............haberin devamı için tıklayın

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Osman Yağmurdereli ve gurur


  Doğu Karadeniz Bölgesi’nde debisi müsait hemen hemen tüm derelerimiz üzerinde kurulmasında son aşamaya gelinmiş, kimilerinde yapımına başlanmış olan çok sayıdaki Hidroelektrik Santralleri (HES)ne karşı çeşitli gösteriler yapılmaya başlandı. Vadilerine, derelerine saygıları gereği bunu yapan vatandaşların seslerine elbette kulak verilmelidir. Nitekim, derelerdeki görüntüler, vatandaşlarımızın kaygılarının çok da haksız olmadığını şimdiden gösteriyor. Çünkü derelerimiz, HES inşaatlarıyla bulanık akıyor artık.

 
Devlet Su işleri(DSİ) ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından yap-işlet-devret modeli ile yapılmasına başlanan HES’ler, bölgeye bir yandan istihdam sağlarken bir yandan da ekonomik anlamda da canlılık getirdi. “Hareket, berekettir” denir. Bu olmaya başladı. Nerden bakılırsa bir Hidroelektrik santrali inşaatının 5 yıl süreceği düşünülürse bölgede ki 167 hidrolik santralde binlerce işçinin istihdam edilmesi gündemde. 

 
HES’ lere karşı bölgede özellikle Rize’deki vadilerde tepki sesleri yükselirken, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop ve Artvin’de HES’lere yönelik gösteriler yapılmıyor. Buradan sanki sadece Rize’nin vadilerinde derelerin çok sevildiği ve diğer illerde vadiler ve derelerin sevilmediği gibi bir sonuç elbette çıkaramayız. Ancak, Rize’de İkizdere veya Fındıklı ve Ardeşen’ deki sözde çevreci gösterilerinin, dereleri koruma mantığının ötesinde sanki yabancı ellerce organize edilen gösteriler haline dönüştüğü izlenimi ve algısı da mümkün gözüküyor.


 
Trabzon’un Araklı ilçesindeki karadere vadisinden yukarıy.........haberin devamı için tıklayın