12 Ağustos 2010 Perşembe

Cevizin suyundaki iftar


  Ramazan yaz mevsimine gelip dayanınca, iş yoğunluğu iftar için pek zaman bırakmıyor doğrusu. Telefonla gelen bir davete bayıldım doğrusu. “iftarı dışarıda yapalım”dı telefon. Hiç düşünmeden “tamam” dedim karşı tarafa. Bir Pazar günü öğlenden sonra Eminbey ve  Adem usta ile girdik yola..nereye gideceğiz diye de bir anlaşmamız yok. Hani “göçler yolda dizilir” gibi yapıyoruz.Adem usta bize biz de uymuşuz yol şartlarına.. Plansız ve de programsız. Hele  bir  yola çıkalım, nasılsa buluruz bir yer mantığındayız.
 
Zaten bu tür bir etkinlik yapacaksanız plansız olması daha bir güzel oluyor. Aracımız pkap. Arkasında kasası da olan ve ama normalde beş kişinin de kabinde yer alabileceği türden ama biz üç kişiyşiz. Mazotu zanike altındaki petrol istasyonundan aldık. İftara yaklaşık iki saat gibi zamanımız var. Belki bir saatlik de yolumuz var. Aslında planımız Asım ağabeyin de hem Eminbey ve hem de bana ayrı ayrı anlattığı o büyük şelalenin altı ama bundan birbirimizin haberi yok. Benim düşüncem öyle. Hele bir çatak’a varalım, sonra söylerim diyordum ki yolda konuşmaya başladık. Çatak dediğim yer, Trabzon’un Araklı ilçesine bağlı Dağbaşı, yeni adıyla Çankaya’nın bir köyü Ama Çatak, geçmişte Hanları ile yaylacıların belli başlı konaklama yerlerinden biri Karadere vadisinde.. 

 
 
Aslında iftar için genellikle yörede güveç makbuldür ama biz güveçi hiç düşünmedik bile. Çünkü biz izgaradan daha çok zevk alıyoruz. Belki damak tadımız da buna uygun. O zaman da mangal için etin de yayladan alınması uygun olanıdır. Üç kişinin iftarından ne olur. Bir kilo et bilemedin bir buçuk kilo köfte de yeter ama yok  biz öyle yapmadık. Yola çıkmadan üç çeşit balık aldık. Levrek,  somun ve çupra. Adam başı iki ............haberin devamı için tıklayın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ilginiz için teşekkürler