Şimdilerde “açılım” deniyor ya aklıma geldi, “poşa”, “elekçi”, “roman”,
“çingene”leri hatırladım yeniden. Bizim için “başka insan”lardı onlar.
Eskilerde yoktu öyle açılımlar pek. Biz o zamanlar zaten farklılıkları
harmanlayarak yaşıyorduk. Yıllar öncesi, çocukluğumuz da biz her yaz
mutlaka yaylaya göç eder, yazın o kavurucu sıcaklarını serin, her öğleden
sonra, gökyüzünde parçalı bulutların görünmesiyle esen hafif rüzgarlarıyla
yeni adıyla, Bayburt’un Pamuktaş ama eski adıyla da Ermene’de geçirirdik.
Biz yayla derdik ama orası aslında Bayburt’un bir köyü. Ama biz, oranın
yaylacısıydık.
Düşünsenize bundan 40 yıl öncesini. Yollar dan tutun suyundan, çeşmesinden,
komundan,damından o dönemler betonun moda olmadığı, “kerpiç kerpiç üstüne”
türkülerinin anlattığı, daha yeni Elazığ Depreminde hani 42 vatandaşın
ölümüne yol açan depremdeki can kayıplarının tek sorumlusu(!) gibi
gösterildiği o evler dönemi. Bizim ev, köyün hemen Güney yakasında bir
çimende, seyranlık bir yerdeydi. Delemerun (Deliömer) Ahmet’in evi, Tutiya
yengenin evi Hacı Mahmut dayın evi, Hüseyin dayı ve İshak abinin evleriyle
komşuyuz. Yukarda da Tas Hasan dayı, Tophasan dayı , Mecit dayı ve Sabri
dayların evleri var.

Tutiya yengenin evinin yanına doğru uzayan bizim için yayla çimeni, top
oynadığımız geniş alandı. Bir gün köyde “çerçiler gelecek” diye konuşulmaya
başlandıydı. Çerçi, “gezici satıcılar” demek ama bunu şimdilerde biliyoruz,
o zamanlar daha okullu değiliz, bilmiyoruz ve tabiî ki her yeni şey bizim
daha da ilgimizi çekiyor. Gerçi annemler de köye bir şey satmak için
gelenlere “çerçi” derlerdi ama öyle köyde çadır kurup, belli bir süre
kalanla........haberin
tamamını okumak için tıklayın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
ilginiz için teşekkürler