15 Eylül 2011 Perşembe

Buzağıyı, annesine yalatmadı!


  “Günü geçti, hala doğurmadı” diyor ara sıra, derin derin iç çekiyor Mavuş. Ahırda bir sığırı var ve doğum günü geldiği halde hala doğurmamış olmasının sıkıntısı bu. Evinden bir tarafa çıkamıyor, geleni gideniyle bir yere o da gitmek istiyor ama gidemiyor. Henüz doğum yapmamış sığırının gününü doldurmuş olmasına rağmen hala doğurmamış olması, ona ayak bağı oluyor. Bir de torununun düğünü var tabi,”iç çekmek” için bahanesi oldukça fazla aslında.

 
 Sabah kahvaltısından sonra ahırdan bir böğürtü, ardından sık sık ama normalden farklı çıkan bir sığır sesi. Mavuş, fırlıyor kahvaltı sofrasından sessizce, ağrılarından kambur bir halde aksayarak koşar adımlarla yöneliyor ahıra. Ardından gidiyorum. Ahıra girince buzağıyı görüyoruz, annesinin böğürtülerine aldırmadan buzağıyı annesinden uzaklaştırmaya çalışıyor. Islak teni, parıl parıldıyor dananın. Henüz doğmuş, gözleri açık ama henüz ayağa kalkabilecek güçte (belki de tecrübe) değil. Kalkmak için yelteniyor, bir… iki ... derken başaramıyor. Aklıma fotoğraf makinem geliyor, bir solukta koşturup makinayı alıyorum ve birkaç kare fotoğraf çekiyorum buzağıya.. Belki o an bana kızıyordur ama ben onun o güzelliğine sığınarak, sırf sizlerle de paylaşabilmek adına yapıyorum bunu..Güzel mi güzel bir Kınalı(!)

 
 Karadeniz’de hemen hemen herkesin bir lakabı vardır,  bilinilirliği ismin önündedir. Öylesine yaygındır ki bu durum mesela Mavuş’un ilk oğlu ortaokuldadır ama yatılı okulda. Hafta sonu gelir, daha ilk hafta olduğundan izin almak ister köyüne gitmek için. Müdür yardımcısının yanına gide...........................haberin tamamını okumak için tıklayın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ilginiz için teşekkürler