“Günü geçti, hala doğurmadı” diyor ara sıra, derin derin iç çekiyor Mavuş.
Ahırda bir sığırı var ve doğum günü geldiği halde hala doğurmamış olmasının
sıkıntısı bu. Evinden bir tarafa çıkamıyor, geleni gideniyle bir yere o da
gitmek istiyor ama gidemiyor. Henüz doğum yapmamış sığırının gününü
doldurmuş olmasına rağmen hala doğurmamış olması, ona ayak bağı oluyor. Bir
de torununun düğünü var tabi,”iç çekmek” için bahanesi oldukça fazla
aslında.
Sabah kahvaltısından sonra ahırdan bir böğürtü, ardından sık sık ama
normalden farklı çıkan bir sığır sesi. Mavuş, fırlıyor kahvaltı sofrasından
sessizce, ağrılarından kambur bir halde aksayarak koşar adımlarla yöneliyor
ahıra. Ardından gidiyorum. Ahıra girince buzağıyı görüyoruz, annesinin
böğürtülerine aldırmadan buzağıyı annesinden uzaklaştırmaya çalışıyor. Islak
teni, parıl parıldıyor dananın. Henüz doğmuş, gözleri açık ama henüz ayağa
kalkabilecek güçte (belki de tecrübe) değil. Kalkmak için yelteniyor, bir…
iki ... derken başaramıyor. Aklıma fotoğraf makinem geliyor, bir solukta
koşturup makinayı alıyorum ve birkaç kare fotoğraf çekiyorum buzağıya..
Belki o an bana kızıyordur ama ben onun o güzelliğine sığınarak, sırf
sizlerle de paylaşabilmek adına yapıyorum bunu..Güzel mi güzel bir Kınalı(!)


Karadeniz’de hemen hemen herkesin bir lakabı vardır, bilinilirliği ismin
önündedir. Öylesine yaygındır ki bu durum mesela Mavuş’un ilk oğlu
ortaokuldadır ama yatılı okulda. Hafta sonu gelir, daha ilk hafta olduğundan
izin almak ister köyüne gitmek için. Müdür yardımcısının yanına gide...........................haberin
tamamını okumak için tıklayın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
ilginiz için teşekkürler